Haftanın Kitapları: 5.10.2010

-
Aa
+
a
a
a

Cem Uçan

Başlangıç Noktasına Geri Dön!

Doğan Kitap, 2010, 151 s.

Daha önce Boşluğun İzinde (Sel Yayıncılık, 2006) isimli kitabıyla Yunus Nadi Öykü Ödülüne layık görülen Cem Uçan’ın yeni hikâye kitabında öne çıkan kavramın “oyun” olduğunu söyleyebiliriz; başlangıç noktasından, yani önsözünden başlayarak hem “oyunlu” bir kitap olduğunu hem de hikâyelerde kahramanlar sıkıntılarla, yalnızlıkla, anılarla karşı karşıya geldiklerinde onlara aynı zamanda bir oyunun eşlik ettiğini düşünürsek. Buradan yola çıkarak, Uçan’ın “Kamuoyuna duyuru!” başlıklı hikâyesini “‘Edebiyatla Oyun Olmaz’ sloganı altında birleşen duyarlı yazın insanları”nın kamuoyuna duyuru niteliğinde kaleme aldıkları ve “sorumluluk sahibi tüm yazar, editör, yayıncı, dağıtıcı, kitapçı, eleştirmen ve okurları en kısa sürede edebiyatı bir oyun alanına çevirmek isteyenlere karşı göreve çağırdıkları” bir bildiri biçiminde kurgulaması dikkate değer...

Pascal Quignard

Butes

çev. Turhan Ilgaz

Kırmızı Yayınları, 2010, 73 s.

Özellikle –beyazperdeye de uyarlanan– Dünyanın Bütün Sabahları (çev. Sevim Akten, Can Yayınları, 1993) isimli eseriyle hatırlanacak olan Pascal Quignard’ın Butes romanının kahramanı hiç de yabancısı olmadığımız bir coğrafyadan, Homeros’un Ege’sinden geliyor. Pascal Quignard’ın felsefe ve müzikle de yakından ilgili olduğu bilinir (müzisyen bir aileden geldiği ve yüksek öğrenimini felsefe üzerine yaptığı düşünülürse...); işte bu kısa romanında da Ege’yle, denizle iç içe bir hikâyeyi, mitolojiyle, felsefeyle, kültür tarihiyle harmanlayarak anlatmış ve bunu da arka planda sürekli “duyduğumuz” bir müzik, bir ezgi eşliğinde yapmış...

Truman Capote

Çimen Türküsü

çev. Filiz Karabey Ofluoğlu

Sel Yayıncılık, 2010, 117 s.

Çimen Türküsü, on bir yaşındaki Collin Fenwick’in annesinin ölümü üzerine babasının iki yaşlı kuzeninin yanına gönderilmesiyle başlıyor. Coğrafya olarak da – Capote’nin eserlerinin vazgeçilmez bir unsuru olarak– Amerika’nın küçük bir güney kasabasıyla karşılaşıyoruz; bir başka deyişle insanların doğayla iç içe yaşadıkları bir coğrafya. Kitabın ismine de yansıdığı şekliyle, söz konusu kasabada yaşayan “ilginç” kahramanlar, hayatın anlamını doğanın seslerinde arıyorlar ve dünyayı bir ağacın tepesinden gözlemliyorlar... (Çimen Türküsü’nün beyazperdeye uyarlanması bir yana, zamanında bir müzikal ve bir tiyatro oyunu olarak da sahnelendiğini hatırlatalım.)

Chuck Palahniuk

Çarpışma Partisi

çev. Funda Uncu

Ayrıntı Yayınları, 2010, 351 s.

Çarpışma Partisi, “Yedi Bela” olarak anılan Casey’in hikâyesi; daha doğrusu, birçok karakterin Casey’le ilgili fikirlerini okuyoruz romanda... Çarpışma Partisi de Chuck Palahniuk’un alışılagelmiş temalarına rastladığımız bir roman (ama bu romanın aynı zamanda özgün bir tarafının olduğunu da özellikle eklemek gerek). Palahniuk ismini, kuşkusuz, Dövüş Kulübü’nden ayırmak olanaksız, hatta kimi zaman yazarın akla ilk ve tek olarak gelen eseri. Çarpışma Partisi’nin Dövüş Kulübü’yle benzeştirebileceğimiz yönü ise, Yedi Bela Casey’in arabalarla yapılan çarpışma partilerine katılması; bu partileri pekâlâ “arabalarla yapılan Dövüş Kulübü” olarak nitelendirmek mümkün.

Ari Folman, David Polonsky

Beşir’le Vals

çev. Sabri Gürses

Everest Yayınları, 2010, büyük boy, 120 s.

Hatırlanacaktır, Beşir’le Vals isimli animasyon filmi 2009’da Oscar’da boy göstermişti; hatta yalnızca Oscar’da değil, birçok önemli ödülde ve film festivalinde... Bu animasyon filminin, şimdi de çizgi roman uyarlaması yayımlandı; filmde olduğu gibi, yazar ve yönetmen Ari Folman ile yine filmin sanat yönetmenliğini yapan David Polonsky’nin ortak çalışmasının bir ürünü olarak... Ari Folman’ın kendi deneyimlerini aktardığı bu anlatıda; 1982 yılında Falanjistlerin Sabra ve Şatilla kamplarındaki Filistinlileri katlettikleri sırada çevreyi kontrol altında tutan İsrailli askerlerden biri olan Folman’ın, yirmi yıl sonunda o günlere dair hiçbir şey hatırlamadığından yola çıkarak, bir anlamda o geceyle ve hafızasıyla olan yüzleşmesi yer alıyor. “Katliam sırasında ne yapıyordu?” Bu soruya bir cevap arayışın hikâyesi...

Nick Hornby

31 Şarkı

çev. Betül Kadıoğlu

Sel Yayıncılık, 2010, 117 s.

Yakın dönemin popüler yazarlarından biri Nick Hornby, bunda yazarın sinemayla olan ilişkisinin payı büyük; sonuçta hem oyuncu olarak boy göstermiş, hem de kitapları beyazperdeye uyarlanmış ve bir hayli de ilgi görmüş filmlere imza atmış bir isim. Yazarın popülerliğinin diğer tarafında ise geniş kitlelerce takip edilen konularda kalem oynatmasının etkisi de yadsınamaz; daha önce Futbol Ateşi kitabında futbol tutkusundan bahsetmesi gibi... 31 Şarkı kitabında da, insanların bir diğer önemli ortak paydası olan müziği merkeze oturtmuş. Kitapta, “sevdiği” 31 şarkıyla ilgili kısa kısa denemeleri yer alıyor Hornby’nin. Yazılarda elbette bir öznellik söz konusu, ama şarkılarla olan ilişkisini şu şekilde tanımlamış yazar: “Ben daha çok bu şarkılarda benim onları sevmeme neden olan şeyleri yazmak istedim, benim bu şarkılara ne kattığımı değil.”

Steen Eiler Rasmussen

Yaşanan Mimari

çev. Ömer Erduran

Remzi Kitabevi, 2010, 247 s.

Rasmussen bu kitabı yazarken “tabii ki mimar meslektaşlarının da okuyacaklarını ve yıllar içinde biriktirmiş olduğu düşünce ve görüşler arasında onları da ilgilendiren şeyler bulacaklarını” umduğunu söylemiş, ama asıl amacının, asıl önem verdiğinin mesleğin dışındakilere mimarların neler yaptıklarını anlatabilmek olduğunu vurgulamış: “Benim amacım, mimarın üzerinde çalıştığı enstrümanın ne olduğunu anlatmaya çalışmak, ne kadar geniş kapsamlı olduğunu göstermek ve onun müziğine duyarlılığı geliştirmektir.” Rasmussen’in mimari tasarımları çay fincanlarından Palladio’nun villaları ve Pekin’deki Kış Sarayına kadar geniş bir yelpaze içinde incelediği kitabı, konuya ilgi duyan çok genç birinin bile anlayacağı şekilde kaleme alınmış bir çalışma.

ed. Nurhayat Yazıcı

İstanbul Müzeleri ve Yakın Çevre Müzeleri

Uranus Yayıncılık, 2010, 286 s.

İstanbul’un 2010 Avrupa Kültür Başkenti seçilmesiyle birlikte İstanbul’daki tarihi-kültürel mirasa, dolayısıyla müzelere olan ilginin biraz daha arttığını söylemek mümkün. Eminim birçok kişi için İstanbul’a verilen bu unvan bir hatırlatma ve müzelere hep ertelenen ziyaretleri gerçekleştirmek için bir vesile olmuştur. Tam da bu noktada İstanbul Müzeleri ve Yakın Çevre Müzeleri yol gösterici olabilir. Metinlerini arkeolog Ali Kılıçkaya’nın kaleme aldığı ve fotoğrafların da Erdal Yazıcı’ya ait olduğu, görsel zenginliği, basım kalitesiyle de ilgi çeken bu kitabın diğer birkaç rehberle karşılaştırıldığında belki de en önemli özelliği güncel bilgilerin, yine güncel fotoğraflar eşliğinde sunulması. Rehberde, İstanbul’un farklı bölgelerinde bulunan 81 müze belirli bir rota gözetilerek tanıtılmış; birbirlerine yakınlıkları, ulaşım göz önünde bulundurularak. Ayrıca çeşitli nedenlerle ziyarete şu an için kapalı olup gelecek günlerde açılması planlanan müzelerle ilgili de bilgiler verilmiş. Yakın çevrede, İstanbul’a birkaç saatlik mesafede bulunan müzeler de unutulmamış; örneğin Bursa’ya bağlı İznik’teki, Gemlik’teki ya da Edirne, Tekirdağ, Kırklareli ve Kırklareli’ne bağlı Vize’deki önemli müzeler gibi...